31 Ekim 2017 Salı

Arayışlar - Lou Andreas-Salomé


Ben yoksunluktan, karanlıktan ışığa gelir gibi geldim sana.

*
Bir kadının ağzından anlatılan etkileyici bir kendini buluş hikayesi diyebilirim bu kitap için. İyi yetişmiş, hatta o zamanın kadınlarına baktığımızda özgür yetişmiş diyebileceğimiz bir anlatıcımız var ve bu kadın aslında ona hiç uygun olmayan bir ilişki içine giriyor.

Kuzeni Benno’ya aşıktır Adine. Babası öldükten sonra da annesiyle birlikte ona yakın bir yere taşınırlar. Benno akıl hastanesinde çalışmaktadır, Adine de aslında ressam olmasına rağmen evlenecek olduğu için o zamana öğrenmediği ev işlerini öğrenmekle meşguldür ve bu yüzden resim yapamamaktadır. Eli de ruhu da yatkın değildir bu tür şeylere aslında ama nişanlısına iyi görünmek için yapmaya çalışır çünkü bir kadından beklenen şeyler vardır o günlerde, nişanlısının ondan beklediği şeyler vardır…

Adine ne kadar nişanlısının istediği gibi olmaya çalışsa da bu duruma uyum sağlayamaz ve hasta olmaya başlar. Hasta olan bir kafese konmuş ruhudur, yaratıcılıkla dolu olan elleri biriktirdiği günleri tuvale aktaramamaktan rahatsızdır. Daha fazla katlanamaz ve Fransa’ya gider nişanlısıyla annesini arkada bırakarak.

Fransa’da kendini bulur Adine, iyileşir, gelişir, büyür. Bir sergi açar orada, yapması gereken asıl işi bulmuştur artık. Bir gün annesin ısrarları ve Benno’dan gelen bir mektup üzerine ülkesine geri döner. Bu geri dönüş eski yaşantısına geri dönüş değildir ama, çünkü o eski o değilidir…
**

Dili beni biraz sıksa da içinde barındığı feminizm izleri, toplumun yarattığı kadın kalıplarına uymayan Adine’nin kendini arayışı ve buluşu çok güzeldi. Güçsüz, bir erkeğin istediği kalıba kendini sokmaya çalışan kadın olmaktan vazgeçip istediği şey olma cesaretini kazanmasını okumak, bir kadın olarak söylüyorum; ilham vericiydi. Hayatında değişiklik yapmak isteyen, ya da bir kadının gözünden dünyaya ve ilişkilere bakmak isteyen insanların seveceği bir kitap olacağını düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder