30 Temmuz 2018 Pazartesi

Martı Jonathan Livingston - Richard Bach



Cennet bir yer, bir mekan değildir, bir zaman dilimi değildir. Cennet öğrenmektir, mükemmelliktir.

İçinde bolca martı fotoğrafı olduğu için kısa sürede bitireceğimi düşünüp yoğun bir zamanımda aldım elime Martı Jonathan Livingston'u. Beklediğimden daha güzel olduğunu söylemeliyim. Yazar martılar üzerinden çok güzel toplum ve din eleştirisi yapmış. Martılar üzerinden, örnek bir insan nasıl olmalı bize göstermiş.

Hayatı yaşamış olmak için yaşamıyor Jonathan, uçmak için hem de en iyi şekilde uçmak için, yaptığı işin en iyisini yapmak için yaşıyor. Uçmakla ilgili öğrendiklerini diğerlerine öğretmeye çalışıyor. Önce tanrı ilan ediliyor sonra taşlanıyor. Yine de göklerde süzülmeye devam ediyor.

Başarı öyküsü mü dersiniz siz bu kitaba çocuk hikayesi mi bilmiyorum ama kitabı kapattıktan sonra yüreğinizde bir şeyler kıpırdayacak biliyorum.

Eğer ne yaptığını iyi biliyorsan her zaman başarırsın. Başarmak için ne yaptığını bilmek gerek.

17 Temmuz 2018 Salı

Tanrıyı Oynamak



Daha önce hiç hayallerinizde yarattığınız birine aşık oldunuz mu? Ben oldum. Kendim için istediğim mükemmel insanı yarattım düşlerimde, kafamın içindeki hayatımda, yaşamak istediğim masalsı dünyada… O mükemmellik öyle bir çekti ki beni içine, hayal kurdukça, kafamın içinde yaşadıkça, gerçek ana dönmek git gide zorlaştı. Orası, o insan, aslında hiç tanışmadığım, hiç var olmamış, hiç kanlanmamış biri beni, etrafımdaki herkesten ve her şeyden daha fazla mutlu etmeye başladı.

Karışımdaki kötü olan elementler bir bir ayrılmıştı ondan. Onunlayken yalan yoktu, gözyaşı yoktu, kibir, kapris, aldatma yoktu. Ve tüm bunlar aslında yalanın en büyüğüydü. Gerçek dünyada mükemmel yoktur çünkü. İnsanlar üzülür üzer, yalan söylerler. Hayal kırıklıklarıyla dolu yollardan yürürler çoğu zaman. Kırıkların oluşmasının asıl sebeplerinden biri de kişinin kendisiyken zaten. Bu durumda da hayaline aşık olmak, kendim için yarattığım kırık oldu. Bir hayal hem cennetin kapılarını aralayan anlarınızı hem de cehennemin gerçekliğine sokan anlarınızı oluşturabiliyor işte.

Belki de hikaye yazmaya çalışmanın kafamdaki zararı buydu: En sonunda kendim için de yazmıştım bir tane. İnsan kendi masalını oluştururken dikenler barındırsın ister mi hiç? İstemez tabi. Normalde kaçamadığım insanlar dikendi, ulaşamadığım yerler dikendi, geçtiğim yollar dikendi, oturduğum yerler dikendi ve ben bu dikenlerin hiçbirini almadım o hikayeye. Beni en iyi tanıyan insan tarafından bir hediye olarak gönderildi bu hikaye. Hikayenin sonundaysa ben uyandım.

İstemediğim her şey yerli yerinde duruyordu. Kurtulamamıştım onlardan ve aşık olduğum adam da ortalarda yoktu. O an, kaçamadığınız hayatınızla yüzleşmek zorunda kaldığınız o an sizi daha köyü bir ruh haline sokuyormuş. Hayale dalmadan önce bunu görememiştim. Kendi yazdığım hikayenin sonunu fark edememiştim. İnsanın kendini tatmin etmeye çalışırken yaptıkları ona zarar verebiliyormuş yani. Gülümsemek için yaratılan bir yüz, ona asla ulaşamayacağınızı hissettiğinizde gülümsemeyi söküp atıyormuş yerinden. Gerçeklerle karşı karşıya kalmak boğulmaya benziyormuş. Her ne kadar suyun kaldırma kuvveti olsa da yaptığınız yanlış hareket sizi dibe çekebiliyormuş.

Hayal kurmak zararlı olabiliyor yani. Ben ki aşık olma eylemine giremeyecek kadar bencil bir insanken Erosun kendisine ok atmasına sebep oldum. Ben kurduğum dünyadaki adama aşık oldum. Ben kendime aşık oldum. Şimdi, hayatımdaki hiçbir şey beni mutlu edemezken, gerçekliği acı dolu anlarında yaşamaya çalışıyorum. Bir daha o hikayenin, kurmaca evrenin içine girip çıkarsam çok daha kötü bir ruh hali bekleyecek beni biliyorum.

8 Temmuz 2018 Pazar

Teşhis Konuldu...



Hayatta belirli standartlarınız olsun. Asla taviz vermeyeceğiniz standartlar, mesela sizi mutlu eden şeyleri yapmak gibi. Onlardan vazgeçmeyin, kaçırmayın hayatınızdan onları. Karşınızda, bunun ne kadar kötü bir durum yarattığını bilen birisi olarak konuşuyorum. Beni mutlu eden şeyleri yapmak yerine yatakta boş boş yatarak durumundan hayıflanmayı seçmiş biri olarak buradayım, yolun sonu karanlık, gidildi ve geri dönülmekte çok zorlanıldı.

Harekete geçmek, yapılması en rahatsız edici iş olabilir. Onun yerine daha rahat daha az enerji isteyen birçok eylem var çünkü. Değişim için çabalama cesaretini toplamak da insan vücudunda adrenalini hoplatan, en hareket istemeyen hareketi olabilir. Oturduğun yerden değişmesi gereken şeyleri düşünmek bile seni boğabiliyor bazen. O yüzden yatmak benim için tercih listesinin başında yer alıyordu, yatıp tavanı izlemek… Daha yeni yeni fark ediyorum ki bu durum beni kesin bir ‘ağır aptallık’ teşhisiyle ölüme yaklaştırdı. Bir insan kendi hayatı için çabalamaktan neden vazgeçer ki? Bundan büyük aptallık olabilir mi? Olamazmış ki kalkıp yatağımdan ve yazmaya çalışıyorum, hatta bunun için kendimi zorluyorum. Yazmaya çalışmamak öyle yapışmış ki ellerime, o bantlardan kurtulmak kolay olmuyor.

İlk başlarda en güzel denemeleri ben ortaya çıkarmak istedim, en güzel şiirler benim olsun, yeni bir akım yaratayım, adım duyulsun, konuşulayım isterdim. Başka büyük aptallıklardan biri ve büyük bir egonun göstergesi de işte bu düşünceler. Bu amaçla yazmaya başlamışken, ortaya çıkan şeylerin yeterince mükemmel olmadığını görmek beni kağıt ve kalemden uzaklaştırdı. İstediğim şeyin ortaya çıkmadığını görmek hayal kırıklığını babasını yarattı.

Sonra sonra dedim ki kendime, okuduğun onca kitap, öğrenmeye çalıştığın onca insan nerene kaçtı da böyle düşünme cüretini gösterdin? Yazmanın, sadece düşüncelerini belirli kelimelerle ortaya çıkartabilmeye çalışmanın her şeyden güzel ve üstün olduğunu görmen için kafana neyle vurulması gerekiyordu? Neyle vurulduğunu söyleyeyim ya da neye vurulduğunu: Yatakta sağdan sola dönerken ayarlanamamış açıyla duvara vuruldu kafa.

Bu vuruş sırasında bazı açıkta kalan yerlere doğru parçalar yerleşmiş olacak ki ben, şu an burada, yaptığım yanlışı açık yüreklilikle anlatabiliyorum. Öncelikle kendime itiraf ediyorum sonra herkese.

Mükemmel hikayeyi yazmak değil mühim olan, beni mutlu ettiği için yazmak. Kimseye değil, kendine çalışmak. Kurmaya çalıştığım dünyanın asıl parçası gibi görünmese de hayallerimden ondan vazgeçmemek. Zor olanı başarmak, harekete geçmek. Korkmadan ama zarar da vermeden konuşmak. Önemli olan şeyler bunlar ve bunlar oldukça da mükemmel hikaye yaşadığım hayatın ta kendisi olacak. Ortaya çıkardığım cümleler de bu mükemmelliğin parçası olacak.