23 Eylül 2017 Cumartesi

Başka Şans


23.09.2017 

Başka çaresi yoktu:
Yıkması gerekiyordu ağacı
Soldurması gerekiyordu gülleri.
Yapraklar, tohumlar düşmemeliydi ki yere,
Yeniden yeniden çıkmasınlar artık.
Yeşermemeliydi bu bahçe
Öyle istemişlerdi.
                             
Neden diye soramıyordu
Çünkü yasaktı sormak
Sormak değil belki de düşünmek, düşündürtmek.
Başka şansı yoktu bahçıvanın
Almıştı eline kesici aletleri.

Önce gülen yüzlerden başladı
İnsan mutlu olmazsa hep mutlu olmayı düşünürdü,
Başka şeylere fırsat kalmazdı, biliyorlardı.
Sonra cesaret dallarını kırdı ormandan
Sonra aşkı, sonra kardeşliği…
Tek tek hepsini aldı ormanın içlerinden
İyi olan şeylerin gitmesini istemişlerdi
Başka şansı yoktu bahçıvanın.

Geriye sadece
Ufak cılız bir otta umut kaldı,
O kadar ufaktı ki görememişti bahçıvan,
Görse onu da alırdı.
Başka şansı yoktu çünkü, öyle söylenmişti.
Bahçıvan fark etmemişti ama o cılız ot
Belki on belki yüz yıl sonra
Ama eninden sonunda bahçıvana başka şans yaratacaktı
Henüz o dalları kestirenlerin bundan haberi yoktu,
Bahçıvanın bundan haberi yoktu…

14 Eylül 2017 Perşembe

Fanfa - Bedirhan Toprak


Eee… bazıları yaşar, bazıları yazar!

*

Bedirhan Toprak, daha önce duyduğum, başkasının kitabını okuduğunu gördüğüm bir yazar değildi. Bir ara çokça uğradığım, küçücük dükkanında genelde ikinci el ya da eski kitapları satan amca önermişti bana bu kitabı. 07.04.2015 yazmışım kitabın ilk sayfalarından birine, iki sene önce almışım yani ama yeni okuyup bitirdim kitabı. O zaman, ilk aldığımda 50 sayfa kadar okuyup bırakmışım. Kitabı anlamadığımı hatırlıyorum. Olay ne çözememiştim, sıkılıp bırakmıştım. Buna rağmen birçok cümlenin de altını çizmişim. Geçenlerde tekrar başlama kararı aldım dolapta öylece duran bu kitaba. İyi ki de başlamışım. Bir aşk ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Vıcık vıcık, sevgi dolu, kavuşmalı aşk romanlarından da değil kesinlikle. Eğer mutlu sonlardan hoşlanıyorsanız, sevenler her zaman kavuşsun istiyorsanız sizi hayal kırıklığına uğratabilir bu kitap. Benim kitabı sevmemin en büyük sebebi ise iki yıl önce başlayıp anlayamadığım, iki sene sonra olmuş olduğumu bana göstermesi bence. İlerleme kaydetmişim bunu fark ediyordum kitabı okurken.

**

Birinin, başka birinin sadece varlığını öğrenmekle bile yanmış yıkılmış halde buluyorsam kendimi böyle… sırılsıklam, hem de sırılsıklam!

Gerçekten değişik anlatım tarzına sahip kitap, cümleleri anlamak kolay değil çoğu zaman ama okumayı kötü etkilemiyor. Hikaye de akıcı ve merak uyandırıcı zaten, sizi sarıyor.

Asıl adamımız, kendinden yaşça küçük olan Fanfa’ya aşık olur. İlk başlarda bunu kabul etmek istemez, sonraysa kendini ondan uzak tutmak için bir çok şey yapar ama hiçbir zaman başarılı olamaz. Onu o kadar seviyordur ki Fanfa’nın sevgilisiyle Çaka’yla oturup konuşmaya yemek yemeğe bile katlanır. Fanfa, ona aşık olduğunu fark etmemiş gibi davranır, o da hissettiklerini ona anlatır. Karşılık vermez tam olarak Fanfa, görüşmeye de devam ederler. Aynı iş yerinde çalışıyorlardır zaten, adamın onu görmeme gibi bir şansı yoktur.

Onun sevgisi öyle basit değildir. Sahip olmak ister Fanfa’ya ama sahip olmak için sevmez, yanında olmak yeter. Güzeli güzel olduğu sever yani, onun olduğu ya da olacağı için değil. Örnek bir sevmek onun ki, şimdinin kolay vazgeçişlerine karşı bir duruş, elini dahi süremeyeceğini bilse de ruhundan tutuştur onun sevgisi…

Yanaklarımı basan kandı da garanti, şu içime akan ne asıl?

***

Hala basımı olan bir kitap mı bilmiyorum. 2005 yılına ait bir basım benimkisi ve o zaman Bedirhan Toprak’ın editörlük yaptığı yazıyor. Şuan ne yapıyor onu da bilmiyorum hatta yaşıyor mu bakmadım bile. Sadece çok sevdim ben onu ve eğer varsa, eğer hala yazıyorsa  diğer kitaplarını da alıp kütüphaneme ekleyeceğim.


…edebiyat işte, çok da lüzumlu değildi yani!

6 Eylül 2017 Çarşamba

Bir Delinin Hatıra Defteri - Nikolay Gogol




…insanların kalbinde insancıl duyguların neden böyle az olduğunu, iyi eğitim almış ve her yerde iyi ve saygın görülen adamlarda bile nasıl terbiyesizlik ve zalimlik bulunabildiğini düşünürdü.

*

Kitabı bitirdikten sonra düşündüğüm ilk şey: Gogol’a nasıl bu kadar geç başlamayı başarabildim? Tam anlamıyla hayran kaldım Gogol’a. Rus edebiyatının öncülerinden olduğunu duymuştum. Kitabı okuduktan sonra neden böyle söylendiğini de daha iyi anladım.

Kitap üç kısa hikayesini içeriyordu ve üçü de birbirinden güzeldi. Gerçeklik ve gerçek üstü şeyleri birleştirmedeki yeteneği olağan üstüydü. Burun ve Palto hikayesinde anlattıklar sanki gerçek hayatta her an karşımıza çıkan, sıradan olaylarmış gibi işleniyordu. Çocuk hikayesi okuyormuşçasına sade bir dille anlatılıyordu hikayeler buna rağmen anlamasının kolay olduğunu söyleyemem. Ufak açan, düşünmeye ve altında yatan anlamları görmek için uğraşmaya sevk eden Gogol, favori yazarlarımdan biri olmayı başardı tek kalemde bunu söyleyebilirim.

**

 Tüm dünyanın bildiği üzere, İngiltere şöyle bir burnunu çekse Fransa hapşırır.

İlk hikaye, kitaba da adını veren Bir Delinin Hatıra Defteri, bir kalem memurunun kısa süreden oluşan günlüğü aslında. Adamın zamanla delirmesini ve kendini İspanya kralı sanıp tımarhaneye girerken neler yaşadığı, neler düşündüğünü okuyorsunuz. Köpeklerin konuşuyor olması normal geliyor size. Ben bir an adamın gerçekten kral olduğunu bile düşündüm, hiç de deliymiş gibi gelmiyordu bana. Ufak siyaset çarpmaları da barındırıyordu kitap.


Ayrıca hikaye tiyatro oyununa çevrilmiş. Türkiye’de de oynanıyor oyun, giden bir arkadaşım da çok beğendiğini ve kitabı okumak istediğini söylemişti. Eğer bu tür şeyleri izlemek hoşunuza gidiyorsa ya da yeni şeyler arıyorsanız oyuna da bir göz atmanızı tavsiye ederim.

***

“Hepimiz Gogol’ un ‘Palto’ sundan çıktık.” - Dostoyevski

İkici hikaye olarak Burun çıkıyor karşımıza. 25 Martta yaşanan çok garip bir olay olarak başlıyor Gogol anlatmaya burnunu kaybeden adamı. Berberle açıyoruz hikayeyi ve ekmeğinden çıkan burunla. O burun oraya nasıl gelmiş söylemiyor yazar ama olay örgüsü boyunca o kadar normal bir şey mi gibi duruyor ki bu. Burnun sahibi Kovaloff, burnu olmadan uyanınca sokağa onu aramaya çıkıyor ve burnunu bir memur olarak görüyor. Kimsenin dikkatini çekmiyor sokaklarda bu burun, kimse yadırgamıyor olayları.

Son hikaye olan Palto’daysa yine bir kalem memuru olan Akaki Akakieviç’den ve onun paltosundan bahsediliyor. Zar zor kış için yeni palto diktiren ve doyamadan ondan çalınan palto uğruna hayatına kaybeden Akaki…

Bu hikayelerin ikisinde de Rus toplumu eleştirisi gördüm ben aslında. Genel olarak da alt makam ve üst makam arasındaki farklar, Rusya da işlerin ne kadar çığırından çıkmış olduğu gösterilmeye çalışılmış belki de. Aynı zamanda Gogol bu hikayeleri anlatırken bir hikaye nasıl yazılır onu da anlatmış bence.

****

Her yönüyle mükemmel bir yazar olmayı başarabilmiş bence Gogol, tek kitabıyla bile bunu söyleyebilirim. Ne yazık ki bana, bu kadar geç tanışmış olmam onunla. Bana yazmak ve düşünebilmek konusunda çok şey kattığını, katacağını düşünüyorum Gogol’un. Rus edebiyatının kurucularından görülen, Dostoyevski’nin övdüğü bir yazar olarak diğer hikayelerini okumayı da dört gözle bekliyorum.

Son ekleme olarak da diğer yayın evlerine nasıl basılmıştır bilemiyorum ama İndigo’da bu üç hikaye birlikte yer alıyordu. Hikayelerin birbirleriyle bağlantı olduğunu düşündüğüm için size de bu şekilde okumanızı tavsiye ederim.

Eğer Tanrı tatile çıkacak olsaydı yerine kesinlikle Gogol’ u bırakırdı…