8 Haziran 2019 Cumartesi

Saatleri Ayarlama Enstitüsü - Ahmet Hamdi Tanpınar


Uzun zamandır ilk defa beni hayal kırıklığının kollarına böyle şiddetli atan bir kitap okudum: Saatleri Ayarlama Enstitüsü.

Bu kitaba karşı büyük beklentilerim olduğundan mı beğenmemiş olmak beni derinden üzdü bilemiyorum. Lisedeyken çok fazla adını duymuştum ve o zamandan beri de okumak için uygun anı bekliyordum. Zaten kitabı aldıktan sonra da hemen başlamadım ki diğer uğraşlarım arasında kaybolup gitmesin, gereken önemi ona gösterebileyim. Ama işte el üstünde tuttuğum, pamuklara sarıp sarmaladığım roman baş ağrım olup çıktı. İki hafta boyunca benimle birlikte süründü, bitmek bilmez bir çileye dönüştü. Bu durumda beni Ahmet Hamdi Tanpınar’a karşı sinirlendirdi biraz, kitabı elimden atar atmaz içimi boşaltabilmek için buraya koştum.

*
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
*

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın şiirlerinin birçoğunu okuduğum ya da bir şekilde duyduğum bir şair ki kitabına nazaran bu şiirleri daha çok sevdiğimi söylemeliyim. Kitabı okumaya başladıktan sonra çokça “Keşke hep şair olarak bilseydim seni Tanpınar.” dedim. Şiirlerini yazarken kullandığı o büyülü sembolist dili Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne de yansıtmış Tanpınar. Başarlı olmuş mu, evet olmuş ama bu başarı bana olumlu yönde geçemedi maalesef.

İlk başta kendimi sorguladım bir sorun mu var bende, neden beğenemedim kitabı diye. Okumaya zorladım kendimi ki kitapları yarım bırakmak âdetim değildir ne olursa olsun bitirmeye çalışırım başladığım kitabı. Sonra gittikçe daha da sıkıcı bir hal almaya başladı kitap, içine bir türlü giremedim, kitaptan biri olamadım. Bu tabi ki benden kaynaklanan sebeplerden de olabilir: Anlamadığım kelime sayısının çokluğu okuma zevkimi bozmuş olabilir, kitabı anlayabilecek kadar iyi bir okur olmayabilirim. Bunları kabul etmesini de bilirim ama hırsızın hiç mi suçu yok?

Sayfaları çevirdikçe kafamda sürekli neden sorusu dolaştı. Neden anlatmış bunları, neden bu ayrıntı, neden yaptın bunu Tanpınar neden, neden?.. Anlatımı gereksizce uzatılmış buldum. Yere atılan sakızın sıcak havada yumuşayıp ayakkabınıza yapışması gibiydi: Bir türlü ondan kurtulmayı başaramıyorsunuz, uzadıkça uzuyor. Bir kahramanı olaya dahil etmek için bunca cümleye israf etmiş ama sonuçta neye yaramış bu anlam veremedim. Kahramanları anlatırken olay akışını parçalamış, kitabı durağanlaştırmış. Yanlış anlamayın betimlemelere, lafı dolandırarak anlatmalara karşı biri değilim, Tanpınar’ı bu konuda başaralı bulamadığımı söylemeye çalışıyorum sadece. Halbuki çok ilgi çekici bir konusu vardı romanın, temelde anlatmaya çalıştığı şey de çok anlamlıydı. Buna rağmen çirkin bir kitap okuduğumu düşünmek beni derinden yaraladı desem abartmış ola da bilirim olmaya da bilir.

*
Bu akşam rüyamda Leylâ'yı gördüm,
Derdini ağlarken yanan bir muma;
İpek saçlarını elimle ördüm,
Ve bir kemend gibi taktım boynuma,
Bu akşam rüyamda Leylâ'yı gördüm.
*

Şimdi şöyle düşünebilirsiniz: Böyle bir yazarı eleştirmek, kötülemek, beğenmemek sana mı düştü? Evet, aslında bana düştü. Her okuyucu dışından yapmasa da içinden eleştiri yapar kitaplara karşı, ben böyle inanıyorum ya da en azından ben böyle yapıyorum. Dolayısıyla bu yazıyı yazmak biraz bana düştü biraz da bu kitabı okuyan herkese. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne bayılmış, aşık olmuş bir çırpıda okuyup bitirmiş kişiler olabilir, hatta olmuş ki bu derece meşhur bir kitap haline dönüşmüş. Bununla birlikte benim gibi sevememiş insanlar olduğuna da inanıyorum, her ne kadar şimdiye dek herhangi biriyle karşılaşmamış olsam da…

Sanırım bu kitapla ilgili söylemek istediğim şeyler bunlar. Umarım siz de okur ve tarafınızı seçersiniz.

*
Dağlar sonra oynadı yerinden
Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca.
Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam
Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı.
Yani ben seni sevdiğim zaman,
Ayrılık kurşun kadar ağır,
Gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın.
Yine de,
Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde.
Aynaların ardında sır,
Yalnızlığın peşinde kuvvet,
Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye,
bir de o kahreden gurbet..
Beni affet,
kaybetmek için erken,
sevmek için çok geç...
*

NOT: Sizin için son şiirin şarkı halini de bırakıyorum. Büyük ihtimalle dinlemişsinizdir yine de güzel şarkı o yüzden eklemek istedim.

25 Mayıs 2019 Cumartesi

Unutkanlık



10.11.2018

Gökyüzüne bakmayı unutmuşum
Etrafımın karanlığından başımı çevirmeyi,
Bulutları umutlara benzetmeyi
Ciğerlerimdeki gülüşü rüzgara katmayı,
Kafamı hayallerime kaldırmayı unutmuşum.

Fark edilmesi zor zehirlenmiş olduğunun
Bacaklarından tutulup çekildiğini diplere
Kalbinin kördüğümle bağlandığını hissetmek;
Vazgeçmek zor…

21 Nisan 2019 Pazar

Damla


Çakan şimşeklerin ışığında
Yüzleri seçmeye çalışıyordu yağmurlar
Hangi yüze damlayacaklar merak ediyorlar
Hangi yüzün çizgilerine dolacaklar?
Hangi yüzde gözyaşı bulacaklar?

Damlalardan biri
Parlayan bir alna düşüyor
Başka biri
Yeni açmış bir çiçeğin kalbine
Öbürü, kimseye görünmeden
Çürümeye başlamış saçların arasına karışıyor
Eğer biri buraya girdiğini görürse
Alay ederler onunla, biliyor.

Gök gürültüsü yağmurların gülüşünü bastırıyor
Hiçbiri neden o damlanın
Kararmış bir ruha sarıldığını anlamıyor…

13 Nisan 2019 Cumartesi

Güzel Günler Göreceğiz...



Aylardır hiçbir şey yazmadığım dank etti kafama az önce. Ben de kalktıp kendime ne yaptığımdan bahsetmek istedim. Sanırım aldığım kararları, geçtiğim yolları somut olarak gözler önüne sermek bana daha iyisini yapabilmek adına da motivasyon sağlayacak…

Uzun zamandır bir değişim çemberinin içindeyim. Bu sürede şunu fark ettim ki zaten yaşamım boyunca her an değişiyordum, bu sefer diğerlerinden farklı olarak bilinçli bir büyüme ve temizlenme evresine soktum kendimi.

Değişimi basit olan şeylerle başlayın diyorlar, benim söylenilenin tersini yapma alışkanlığım sağolsun gittim en zor adımdan başladım: İnsanları değiştirdim. Etrafımda beni zehirleyen herkesten bir bir kurtulma kararı aldım geçtiğimiz yaz. Belki de uzun süredir düşüncelerimin vardığı en güzel nokta olabilir hayatımdaki insanları azaltma harekâtı. Nasıl aydınlanma yaşadım tam olarak hatırlamasam da bazı kişilerin beni sadece yorduğunu, göremediğim bir yerime yapışan kene gibi beni sömürüp durduğunu fark ettim. Asıl olay aydınlanma evresinden sonra başlıyor çünkü en çok enerji gerektiren kısım temizliğin yapılış aşaması.

Öncelikle cesur olmanız gerekiyor, gönderdiğiniz her insan siz bir canavarsınız artık ve canavarlar acı çekmesi gereken varlıklardır. Sizin hakkınızda konuşarak, sizi kötüleyerek, görüp görmemezlikten gelerek ya da türlü başka davranışlarla sizi kırmaya dayanıklılığınızı zayıflatmaya mümkünse sizi yalnızlaştırmaya çalışırlar. İşte bunları kendinizi ivmelendirmek için kullanmanız hayati önem taşır: Her ne olursa olsun cesur olup bu sömürgeci topluluktan yakanızı kurtarmanız, değişim yolunda kırılması gereken en kalın duvardır.

Şuan birçok insanın gözünde bencil, acımasız, kendini beğenmiş biri olabilirim. Konuşmamayı tercih ettiğim insanları zamanında üzmüş ve kırmış da olabilirim. Evet, ne yaptıysam kendim için yaptım bu yüzden bencilim. Hayatımı zehirlemelerine izin vermek istemedim, gerçekleştirmek istediğim hayallerim hakkında beni demoralize etmelerine izin vermek istemedim, beni ben olmaktan alı koymaya çalışmalarına izin vermek istemedim, bunları tamamen kendimi düşündüğüm için yaptım bu yüzden bencilim. Bencil olmakla da mutluyum. Benim için önemi yitiren insanların hakkımdaki düşünceleri de önemini kaybettiğinden, bu insanlar sesleri bana ulaşamayan bir grup sömürgeci olarak sınır dışımda kamp kurabilirler en fazla.

Temizlik aşamasında yalnızca insanlardan kurtulmadım aslında. Bağlı kaldığım onlarca eşya vardı kutuların içine tıkıştırılmış ve beni zincirliyorlarmış gibi bir his yaratıyorlardı. Unutmak istediğim anıları ve insanları sürekli gözlerimin önüne getiriyorlardı. Birgün kalkıp bütün o eşyaları çöpe tıktım ben de. Sırtımdaki ve kafamdaki o yükten kurtuldum. Birgün giyerim dediğim tüm kıyafetleri, ayakkabıları çıkardım hayatımdan sonra da. İçimde yer açıldı bütün o fazlalıklar çıkınca.

Temizleme işi bittikten sonra büyüme evresine girdim. Normalde yapmam dediğim şeyleri yapmaya başladım. Kişisel gelişim kitabı okudum mesela, daha önce gitmediğim bir yere oturduğum hep latte içmekten vazgeçtim, hep aynı yerlere gitmekten vazgeçtim… Farklı şeyler denemeye çalıştım kısaca küçük küçük, alışkanlıklarımı kırmaya, kendimi garantiye alarak adım atmaktan vazgeçmeye çalıştım, hala da çalışıyorum. Bu sıralar istediğim kadar okuyamasam da kitaplığıma değişik kitaplar kazandırıyorum. Tek başıma yürümekten, tek başıma oturmaktan keyif almaya başladım. Düşüncelerimi eğitiyorum, hiç görmediğim renkler görüyorum yüzlerde, doğruyu söylemekten daha az korkuyorum, olmaya çalıştığım kişiyi seviyorum: Ben başka bir ben oluyorum ama daha çok kendime benziyorum.


Böyle işte varsa sevgili okur. Eskisine göre fazlaca rahat kafam, ruhum. Değişim diye buraya yığdığım bu cümleleri hayat tarzım haline getirmeye çalışıyorum temel olarak. Kendimi mutlu hissettiğim sürece de buna devam etmeyi planlıyorum. Hayatımda daha fazla toksikli kalabalığa yer almasını istemiyorum sevgili okur.