22 Ekim 2017 Pazar

Amok Koşucusu - Stefan Zweig


Sizden benimle konuşmanızı rica ediyorum, çünkü kendi suskunluğumda boğulmak üzereyim…

*

Stefan Zweig’ın yeri bende bir başkadır, Satranç kitabıyla aşık olmuştum ona ve o kitabı liseye kadar bekletmiş olmamdan dolayı kendime çok kızmıştım. Ben daha ortaokuldayken hediye edilmişti bana, her ne kadar veren kişi yıllar sonra bunu unutmuş olsa da bu yıllar içinde kitaplığım en gözdesi olmayı başardı Satranç. Daha sonra Bir Kadının Yaşamından 24 Saat kitabını okumuştum yine Zweig’tan. Koridor Yayınları’ndan çıkan baskıyı almıştım. O baskıda, kitapta başka hikâyeler de yer alıyordu, her birini ayrı ayrı sevmiştim o hikâyelerin de.

Uzun bir aradan sonra Amok Koşucusu’yla tekrar buluştum Zweig’la. Her zamanki gibi beni büyülemeyi başardı bu hikâyesiyle de. Olayları bu kadar güzel betimleyebilmesi bende gerçekten hayranlık uyandırıyor ona karşı. Hikâye Satranç’taki gibi bir gemi de geçiyor ve Bir Kadının Yaşamından 24 Saat’te olduğu gibi kısa bir süreden bahsediliyor. Ayrıca iki hikâyede de olduğu gibi anlatıcıyla asıl kahramana birbirinden farklı kişiler. Yani kitaba genel olarak baktığımızda diğer hikâyelerinden de izler görebiliyoruz ama bu beni rahatsız etmiyor. Üzerinde benzerlikler de taşısa Amok Koşucusu verdiği şeyler açısından diğerlerinden farklı. Stefan Zweig’ın okuduğum bütün hikâyeleri birbirinden bir açıdan farklı olmayı başarmıştı. Bu kadar eser ortaya çıkarmış bir yazarın bunu başarabilmesi de yine benim ona hayranlıkla bakmama neden oluyor.

**

Hikaye çok dolu bir gemide Avrupa’ya ger dönmek zorunda kalan bir anlatıcıyla başlıyor. Adam o kalabalıkta o kadar bunalıyor ki bir gün, gece uyanıp gemide dolaşmaya başlıyor. Gördüğü manzara onu büyülemiş bir şekilde otururken başka bir adamla karşılaşıyor. Asıl hikayeyse işte bu karşılaşmadan sonra başlıyor.

Sonraki gün, adam karanlıkta yüzünü bile tam göremediği adamla tekrar karşılaşabilmek için gece yine kalkıp önceki günkü yere gider. Merak etmiştir o adamı çünkü daha önce hiç görememişti onu gemide. Ve bu buluşmayla da doktor olan o adam neden gemide oluşunun hikayesini anlatmaya başlar. Uzun zamandır susmuştur adam ve o yabancıya içini açar.

Hikayesinin bu noktasında ben, ana kahraman doktor mu yoksa anlattığı kadın mı diye düşünmeye başladım. Siz ne yönde karar verirsiniz bilmiyorum ama ben kadın olduğunu düşünüyorum. Doktor bir anlık egoyla yaptığı şeyler, kadında çok büyük hasarlara yol açar. Tabi doktor bu olaylardan sonra bir çöküş yaşar. Hikayesini anlatırken bir yandan da içiyordur zaten. Sadece bir anlık kendini beğenmişliğin içine düşmek nelere mal olabiliyor Stefan Zweig o kadar güzel göstermiş ki bize…

***

Okurken doktorla birlikte ben de telaşa kapıldım, koştum, üzüldüm resmen. Tam olarak hikayenin içinde olan biteni arkadan izleyen bir çift göz gibi hissettim kendimi. En başta söylediği cümlelerin son sayfada açıklığa kavuşması da güzeldi, yaşattığı duygular da güzeldi, bir bütün olarak bakıldığında da çok güzeldi kitap.


Ama orada bu insanın birini gereksindiğini hissediyordunuz, orada birini ölümden kurtardığınızı biliyordunuz ya da çaresizlikten – ve insanın bizzat kendisinin de yardım etmek için buna ihtiyacı vardı, başkasının size ihtiyacı olduğu duygusuna.

1 yorum:

  1. -Hayatımda hiç bu kadar güçlü olmamıştım, bir daha da kolay kolay olamam zaten. İnsan her şeyini kaybederse, elindeki son şeyi kaybetmemek için umarsızca mücadele eder.

    Stefan Zweig – Yakıcı Sır: https://www.ebrubektasoglu.com/yazi/kitap-inceleme-stefan-zweig-yakici-sir-amok-kosucusu/

    YanıtlaSil