18 Kasım 2017 Cumartesi

Boğaz Kesiği


Tavandaki çatlak labirentine hapsolmuş gözlerini kurtarmaya çalışıyordu şimdi. Yayları çıkmış, sidik kokulu, yastıksız bu yatak belki de uzun zamandır yattığı en rahat yerdi. En azından sessizdi, kemiklerini sızlatan soğuk da yoktu, saçlarını kavuran sıcak rüzgarlar da. Kokuya da burnu alışmaya başlamıştı az biraz.

Buraya nasıl, neden geldi diye düşünmüyordu. Bu soruların cevabını çok iyi biliyordu çünkü. Öldürmüştü o adamı, her zaman yanında taşıdığı bıçağı doğru yerde güzelce kullanmıştı. Ailesinin tamamını ve akıl sağlığının yarısını elinden alan, sokaklarda aç yatarken beyninin bir köşesinde yüzü beliren o adama yardım edecek kimse yoktu o an. Son acı nefesi, dudaklarından serbest kalana kadar başında bekleyip gözlerinin içine bakmıştı. Üzülmemişti ama mutlu da hissetmemişti. Rahatlamış mıydı? Sanmıyordu. Halbuki öyle olacağını düşünmüştü hep. Sırtındaki acı yüklü çuval kalkacak diye düşünmüştü, olmamıştı.

Neden olmamıştı bu sorunun cevabını arıyordu tavanda az önce. Onu da bulmuştu şimdi: Artık yapacak hiçbir şeyi yoktu. Karısı ve iki küçük oğlu yaşarken o da onlar için yaşıyordu. Kasvetli binadaki sinirlerini bozan işe katlanması onlar içindi. Gerçi katlanmasaydı, gitmeseydi parası iyi diye o işe belki şimdi yanında olacaklardı, bilemezdi.

O adam, boğazını keserek öldürdüğü o adam, işyerinden arkadaşıydı bir zamanlar. Çok da severdi onu aslında. Neden aile bireylerini boğazları kesilmiş halde yerde bulduğunu anlayamamıştı uzun süre. Kaçmıştı o adam, yakalayamamıştı polisler. Kaçınca o adam, yeni amacı onu bulmak olmuştu. Yıllarca süren bir arayıştı ama bu. Sokaklara düşüren, üstünden yorganını, karnından yemeğini, hayatından yaşlarını çalan arayış…

Onu öldürdüğü gün, bir rastlantı sonucu bulmuştu zaten. Kendi sokak evine girmiş eşyalarını karıştırırken yakalamıştı. Yakasından tutup iyi bir sarsıp yumruk atmıştı yarı açık gözlerinden birine. Sonra da neden öldürdüğünü sormuştu, neden elinden almıştı yaşamının mutluluğunu? Ağzından çıkan kısa cümleyle birlikte gözünden, acıdan mı yoksa pişmanlıktan mı olduğu belli olmayan bir damla yaş düşmüştü. Kendine istemişti o mutluluğu ve hiçbir zaman sahip olamayacağını anlamıştı, bir anlık sinir ve nefretti ona bunu yaptıran.

Adamın bıçağı çıkartıp o adamın boğazına yapışması da bir anlıktı. Karşı koyabilirdi, savaşa bilirdi o adam ama yapmamıştı. Adamın ellerini ve bıçağın soğuğunu boğazında hissettiğinde minnettar bir şeklide bakmıştı gözlerine, bir damla yaş daha düşmüştü o adamın gözlerinden. Buna karşılık adam da başında beklemişti işte, boğazını kesip yere yatırdıktan sonra o adamın. Polislerin gelmesini beklerken de bir sigara yakıp şimdi ne olacak diye düşünmeye başlamıştı.

Polisler gelip götürmüşlerdi onu. Bıçağı soran olmamıştı. Onun yaptığı belliydi, neden yaptığı belliydi. Sonra da bu küçük odaya atmışlardı onu. Hayatının son amacı da elinden alınmış bir şekilde tavandaki çatlaklardan yaptığı göz labirentinde bırakmışlardı onu.


Ayağa kalktı. İlk önce birkaç tur attı odada,  ışığın içeri giriş noktasına gitti. Bıçağı çıkardı yavaşça, öldükleri gün karısının ve çocuklarının yanında onlarla yatan bıçağı. Boğazına götürdü. Acaba o öldükten sonra da başında sigara içen olur muydu? Şimdi son bir sigara olsa ne güzel olurdu. Elleri boğazından akan kanlarda, yerde hırıldayarak yatarken, beyninin sağlığı yerinde olan kısmından geçen son düşünce buydu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder