23 Kasım 2017 Perşembe

Otomatik Portakal - Anthony Burgess



Ama kötülüğün sebebini bulmaya çalışarak tırnaklarını kemirmeleri, kahkahadan kırılmama yol açıyor kardeşlerim. İyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki?

*

Okuduğum en güzel distopyalardan biri oldu Otomatik Portakal. Kitabın insanı rahatsız etme tarzı, hikayenin geçtiği zamanın pisliğini üzerinize yapıştırma şekli mükemmeldi. Hem rahatsız olup hem de okumaya devam etmeyi istemek beni zora soktu diyebilirim. Kahramanlar iyi kurgulanmış ve yerlerine tam oturmuşlardı. Kötü olması gereken herkes gerçekten kötü, ölüm sahneleri kanlı ve vahşiydi. Bir çocuk nasıl böyle bir insan olabilir sorusunu okurken bol bol soracaksınız.

**

15 yaşında bir çocuk düşünün; üç arkadaşıyla birlikte gece ortalarda dolanıp insanları dövmekten zevk alan, onların paralarını çalan, uyuşturucu kullanan, diğer çetelerle kavga edip onları öldürmekten hiç çekinmeyen bir çocuk. İşte bu kişi kitabın başkahramanı Alex.
Alex, yaşına rağmen hayli kötü, vurdumduymaz, acımasız ama bir o kadar da zeki bir çocuk. Yanında yine birbirinden vahşi üç arkadaşıyla, onların tabiriyle eğlenmeye çıktıkları bir gece başlıyor kitap. İlk önce yaşlı bir bilim insanını döverek başlıyor geceye, sonra içiyorlar, uyuşturucu kullanıyorlar, soygun yapıp ceplerini dolduruyorlar. Ezeli düşmanlarıyla karşılaşıp, çeteden bir kaçını öldürüyorlar, araba çalıp küçük bir evde kendi halinde yaşayan karı kocaya saldırıyorlar. Saldırdıkları bu adam Otomatik Portakal isimli bir kitap yazıyor. Bu kitabın sayfalarının masanın üstünde gören Alex onları parçalıyor, alay ediyor. Adamın karısına tecavüz ediyorlar ve o insanları çok kötü bir durumda bırakıyorlar.

Her ne kadar gece Alex’in istediği gibi başlasa da sonuna doğru arkadaşlarıyla yaşadığı ufak bir sorun olayları bambaşka yerlere götürmeye yetiyor. Ertesi gün yine dışarı da eğlenirken işler ters gidiyor, arkadaşları onu bırakıp kaçıyor ve Alex hapse giriyor.
Buraya kadar olan kısım aslında hikayenin sadece oluşma aşaması diyebilirim. Alex’in hayatını asıl değiştiren olaylar o hapse girdikten sonra, hatta hapisten çıkmak için kabul ettiği şeyle başlıyor. Bu olayları çok anlatmayacağım çünkü asıl okumanız gereken, sizi oturduğunuz yerde omuzlarınızdan tutup sarsacak kısımlar bu olaylar, Alex’ e yaptıkları şeyler.

İyilik seçilen bir şeydir. İnsan seçemediğinde insanlıktan çıkar.

***

Anthony Burges insanlık için çok kara bir gelecek hazırlamış bu kitapla. Müthiş bir hayal gücünün ürününü okuyacağınıza garanti verebilirim. Sadece anlatılmak istenen şey değil, anlatılış şekli de takdire şayan. Burges, karakterleri, yerleri, olayları, pisiliği ve vahşeti en ince ayrıntısına kadar tasvir etmiş. Hikayenin geçtiği zamanda konuşulan dili de Alex’ in anlatımıyla bize göstermiş.

Kitap aynı zamanda filme de dönüştürülmüş ama uyarlamayı beğenmediğimi söylemeliyim. Başka bir isimle, kitapla alakası olmadan gösterime sunulsa belki kabul edilebilir bir film olabilir ama kitaptan uyarlandığı söylendiği halde bu kadar alakasız ve iyi anlatılamamış bir film yapmaları hiç hoşuma gitmedi. Malcolm McDowell’ ın oyunculuğuna lafım yok, Alex’i yansıtma şekli güzeldi. Filmin kalan kısmıysa hayal kırıklığıydı. Yine de kitabı okuduktan sonra göz atmak sizin için farklı olabilir. Kitabı okumadıysanız ilk önce filmi izlememenizi tavsiye ederim, kitabı yanlış tanımanıza sebep olabilir.

Ben kitaba hayran kaldım diyebilirim, okuyup da beğenmeyen insanların sayısı da çok azdır bence.


Tanrı ne ister? Tanrı iyilik mi ister yoksa iyi olma seçeneğini mi? Kötülüğü seçen bir insan, kendisine iyilik dayatılmış bir insandan bazı açılardan daha üstün olabilir mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder