Hafızamda bir kuşun kanat çırpışı. Nasıl geldim buralara, bu
uçsuz bucaksız hayal dünyasına? Kim açtı buranın kapılarını? Bir anda oldu,
içine nasıl girdiğimi anlayamadığım, beni benden alan o kısa tereddüt anı,
içimde tutamadığım kaçma isteği…
Ve koşuyorum işte. Elimdeki, bilmem kaç milyonluk yeni
yapılacak alışveriş merkezinin maketini fırlatıyorum. Eğer bir yerlere yine o
binalardan dikeceklerse, hani insanın beynini uyuşturan, fütursuzca para
harcatan, zamanını, yaşamını ve hazır gıdalarla sağlığını çalan o binalardan, ben
bu işin içinde olmayacağım. Bu yaşamımın içine o vurdumduymazlığı ve kötülüğü,
insanlardan sökülen hayatları almak istemiyorum. Asansörü beklemiyorum,
merdivenleri atlıyorum üçer beşer. Gidiyorum işte. Kısaca burada olmak
istemiyorum.
Ne kadar var banka hesabımda hatırlamıyorum. Yüzüme çarpıyor
hava, düşünmeyi bırakıyorum. Taksiymiş, otobüsmüş, metroymuş, uğramıyorum. Uzun
zamandır ilk defa eve yürüyorum. Öyle aceleyle de değil, yavaş yavaş tadını
çıkararak yürüyorum. O bekleme salonunda daha fazla oturamazdım çünkü. Ruhum
bir kuşun kanat çırpışıyla titredi, yerimde öylece beklemeye devam edemedim.
Özgürlük istedi bedenim, hayır diyemedim.
Yürüdüm damarlarıma aniden basan adrenalinle. Sanki ilk defa
güneşi görmüş bir bebek edasıyla yürüdüm. Daha önce hiç geçmediğim sokaklarda,
hiç basmadığım kaldırım taşlarında dolaştım. Bir köşede sıkışıp kalmış
ıhlamurları kokladım, yere dökülmüş dutların kan kırmızısını izledim. Geçerken
yanından, kopardım bir dalını incir ağacının, sütünü bulaştırdım elime.
Çocukların sesini duydum aralardan gelen, kedinin köpeğin başını okşadım temiz
mi kirli mi bakmadan. Bunları yaparken evin yolunu şaşırdım ama yeniden
yaşamayı buldum. Dudaklarımın kenarına uzun zamandır ilk defa yapmacık olmayan
bir gülümseme kondu. Yeniden çocuk olmaya ihtiyacım varmış. Binalardan kaçmaya, kendi yaptığım binalardan,
yeşile sarılmaya ihtiyacım varmış. Kendini fark etmenin ağırlığı çöktü üstüme, ciğerim
yaprakla doldu, nefes alamadım.
Vücuduma kaçan toza dumana aldırmadan koştum eve. Birkaç parça eşya koydum çantaya, henüz okunma fırsatı bulunamamış bir kitap, bembeyaz yapraklı büyük boy kâğıtlar, boyalar, kalemler… Huzur bulmak için ne gerekiyorsa onu koydum yani çantaya. Sonra da annenin yanına doğru giden yollardan bir bilet ayırdım kendime. Bir hafta ya da bir ay, ne kadar sürebilir bu kaçış, ne zaman tekrar şehre, çalışmaya dönmem gerekir bilmiyorum, bilmem de gerekmiyor şuan. Bildiğim ve umursadığım tek şey uçağın kanadına konmuş kanat çırpan o kuş. Doğru yolda olduğumu gözlerimin içine bakarak anlatan beyaz kuş, ruhumdaki özgürlüğüm, kulaklarımdaki cıvıltım, tenimdeki rüzgarım, burnumdaki anne kokum.
Geri dönüleceğini bildiğim halde hareket etmeye başlayan
uçağın koltuğuna yerleşiyorum iyice şimdi. Gülümsüyorum kaçan kuşa, gittiğim
yerde yine beni bulacak biliyorum. Döndüğümde evimin camında olacak onu da
biliyorum. Dönmek korkunç olmayacak ama benim için çünkü bir kere gidebildiğimi
gördüğümde bir daha kaçmak çok da sıkıntı olmayacak, bunun rahatlığı var üstümde.
Sadece ne zaman döneceğim bilmiyorum ve bilmek de istemiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder