Bazen yazmak istiyorum. Alıyorum defteri kalemi elime,
açıyorum boş bir sayfa sonra bekliyorum. Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Uzun
zaman bir şeyler yazmamış olunca sanki o kaleme deftere ihanet etmişim ve bir
daha yazmama izin vermeyecekler gibi hissediyorum. Ama bir an oluyor, gözlerimi
kapatıp açıyorum, bakıyorum ki sayfa dolmuş. Ne yazmışım onu bile hatırlamıyorum,
yine de yazmış oluyorum. Yazmak… Yazmak benim için nefes gibi bir şey işte,
gözlerimi kapatıp açıyorum olup bitmiş: Hava içimden çıkıp gitmiş.
Kimseye okutmasam ya da bahsetmesem de yazıyorum hala, çok sık
olmasa da. Hatta sadece ve sadece kendim için yazmayı öğreniyorum. Tarihi atıp
o gün hissettiğim, düşündüğüm her şeyi yazmaya çalışıyorum. Kalemin sayfada
çıkardığı sesi duymak yetiyor, rahatlıyorum. Anlatamadığım günler oluyor. Kafamdan
geçenleri kimsenin anlamadığı günler. İşte özellikle o günlerde yazıyorum. Kimseye
hiçbir şey ispatlamak zorunda kalmamak, haklı ya da haksız çıkmakla uğraşmamak
istediğim günlerde; bir savaştaymışım gibi çarpışarak düşüncelerimin
anlaşılmasını beklemeye gücümün olmadığı anlarda yazıyorum. Yazıyorum çünkü
biliyorum ki yazarken anlaşılmak için çırpınmama gerek yok. Yazarken biriyle
kavga etmiyorum, kazanmıyorum, kaybetmiyorum, haklı olmuyorum, haksız olmanın
getirdiği sinire kapılmıyorum, gülünmüyorum, yargılanmıyorum, etiketlenmiyorum,
önceden yaptığım ya da söylediğim şeyleri umursamadığım için eleştirilmiyorum. Olmak
istediğim, düşünmek istediğim, söylemek istediğim gibi oluyorum: Ben oluyorum. Olduğum
kişiden utanmıyorum, biliyorum ki aslında hiçbir şey olmak zorunda değilim. Hiçbir
kalıbım içine girmek zorunda değilim. Üzerimde etiketler taşımak zorunda
değilim. Bir önceki günkü düşüncemi sevmek zorunda değilim. Bunun rahatlığıyla
yazıyorum. Sonra dışarı çıkıp olmamı bekledikleri insan olmadığım için çok
bilen bakışlara, yapış yapış sözcüklere katlanıyorum.
Bazı günler katlanamıyorum ve sadece yazıyorum. Bazı günler
yazdıklarımı kimse okumasın istiyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder