29 Haziran 2018 Cuma

Eğer...


Ayağının biri kenarında oturduğu nehrin içinde. Sırtını doğanın zamanla üst üste biriktirdiği taşlara yaslamış. Saçları esen rüzgârla arkaya doğru savruluyor. Kucağında kitabı var ama aklı kitapta değil. Gözleri, yorgun bir bakışla zihninin nereye kaybolduğunu arıyor. Zihnini çalan hırsızın onu nereye gömdüğünü merak ediyor. Bu kaçıncı kayboluştu, bilmiyor. Bu kaçıncı kendi unutuş, bu kaçıncı aşık oluş?

Üstünde hareket eden bulutların gölgesi vurdukça yüzüne, kalbi de vuruyordu ellerinin içine. Kalbi artık atmak istemiyordu. Karşılık bulamadığı atışların sonunun gelmesini istiyordu. Bu eller alsın onu ve boğsun istiyordu önünde uzanan sularda. Ateşini dindirecek başka ne vardı ki bu hayatta? Başka ne kurtarabilirdi ki onu kaçmaya çalışmaktan?

Çimenlerin üzerinde olan bacağına çıkan bir böcek uyandırdı onu uykusundan. Kucağındaki kitabı okuduğu sayfa açık kalacak şekilde yere bıraktı. Onu bulduklarında neden gittiğini anlatmak istermiş gibi açık sayfalarda altı çizili bir cümle bırakmıştı arkasından: Sevmek bizi ölmeye bu kadar yaklaştırıyorsa ölmek bizi sevilmenin kollarına atmaz mı?

Ayağa kalktı, bulutlara baktı. Bulutlara bakarak uzandı suyun üstüne. Eğer insan ölecekse böyle güzel bir yerde ölmeli diye düşündü. Eğer insan ölecekse, yerini kendi seçmeli…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder